MUĞNİ’L-MUHTAC

YOLCULUKTA NAMAZ

 

C. YOLCULUK NE ZAMAN BİTER?

 

a. Kişi "yolculuğun başlaması için kişinin geçmesi şart koşulan yere" geri döndüğünde yolculuk biter.

 

b. Kişi bir yerde dört gün kalmaya niyet ettiğinde oraya ulaşmasıyla yolculuk biter. Doğru görüşe göre oraya vardığı gün ve oradan ayrıldığı gün hesap edilmez.

 

c. Kişi, her an elde etmeyi umduğu bir ihtiyacını görünce geri dönmek amacıyla bir beldede ikamet etse;

 

[Birinci görüş]: On sekiz gün boyunca namazlarını kısaltarak kılar.

[İkinci görüş]: [Zayıf] bir görüşe göre dört gün boyunca kısaltarak kılar.

[Üçüncü görüş]: [Zayıf] bir görüşe göre devamlı kısaltarak kılar. [Dördüncü görüş]: [Zayıf] bir görüşe göre bu meselede görüş ayrılığı tacir vb. kişiler hakkında değil savaşta düşman saldırısından korkan kimse hakkındadır.

 

d. Yolcu, ihtiyacının uzun süre devam edeceğini biliyorsa mezhepte esas alınan görüşe göre namazlarını kısaltarak kılamaz.

 

A. KİŞİNİN GERi DÖNMESİ

B. DÖRT GÜN KALMAYA NİYET ETTİĞİ BİR YERE ULAŞMAK

C. HER AN GERİ DÖNME İHTİMALİ BULUNAN BİR KİŞİNİN DURUMU

 

A. KİŞİNİN GERi DÖNMESİ

 

Kişi "yolculuğun başlaması için kişinin geçmesi şart koşulan yere" geri döndüğünde yolculuk biter.

 

1. Kısa yolculuktan dönmesi

 

Kişi, yolculuğun başlaması için geçilmesi şart koşulan bölgeyi geçse sonra "namazın kısaltılacağı mesafe" kadar yol almadan; abdest almak vb. bir ihtiyaç için oraya geri dönse yahut da -ikamet İçİn uygun olmayan bir yerde beklemekte bile olsa- geri dönmeye niyet etse [burada iki durum söz konusudur:]

 

[Birinci durum]: Döndüğü yer kendisinin vatanı [yaşadığı yer] ise dönmeye başladığı anda veya dönmeye niyet ettiği anda mukım olur, [ikamete uygun olmayan] yerde ikamet ederken veya geriye dönerken -yaşadığı yeri terk edinceye kadar- yolculuk ruhsatından yararlanamaz. Çünkü söz konusu durumda kişinin "vatanında olması" durumu "yolculuk" yönüne göre daha baskındır.

 

Aslü'r-Ravda'da bu konuda şu şekilde şazz bir görüş nakletmiştir: "Kişi şehrine geri dönünceye kadar yolculuk ruhsatından yararlanır".

 

Bulkini, Ezrai ve diğer bazı alimler itirazlar ileri sürmüş olsa da önceki gÖrüş itimad edilecek görüştür.

 

[İkinci durum]: Döndüğü yer kendi vatanı değilse, -kişi oraya girse bile- yolculuk ruhsatından yararlanır. Burası kişinin [yolculuk öncesinde dört gün boyunca] ikamet etmekte olduğu bir yer olsa bile hüküm böyledir; çünkü söz konusu şehir kişinin vatanı olmadığından orası diğer yerleşim bölgeleri hükmündedir.

 

2. Uzun yolculuktan dönmesi

 

Kişi uzun yolculuktan döndüğünde, başlangıçta yolculuğun başlaması için geçmesi şart koşulan sur vb. yere ulaştığında yolculuğu sona erer. Buraya gelinceye kadar yolculuk ruhsatından yararlanır.

 

[Soru]: Kişi yerleşim bölgesinden [mamur bölgeden] veya şehrin surlarından dışarı çıkmadıkça yolcu sayılmamaktadır. Şu halde buralardan içeri girinceye kadar yolculuk ruhsatının devam etmesi gerekir. Nitekim er-Ravd'ın bir nüshasında bunu gösteren bilgiler bulunmaktadır.

 

[Cevap]: el-Minhac metnindeki hüküm alimlerden nakledilmiştir.

Arada şu fark vardır: Aslolan ikamettir, ikamet hali yolculuğun kesin olarak gerçekleşmesiyle ortadan kalkar. Yolculuğun kesinleşmesi ise kişinin belirtilen yerlerin [sur vb.] dışına çıkmasıyla olur. Yolculuk aslolan durumun zıddına bir durum olduğundan yalnızca söz konusu yerlere ulaşmış olmakla, oradan içeri girmemiş olsa bile sona ermektedir.

 

Bundan anlaşıldığına göre;

a) Kişi yaşadığı şehirden ayrılırken yolculuğun başladığı noktaya döndüğü anda yolculuk doğrudan sona ermiş olur. Kişi buradan transit olarak geçse bile hüküm böyledir. Örneğin kişi vatanından yola çıksa sonra uzak mesafeden buraya geri dönüp buradan transit geçerek başka bir yere gitmek istese döndüğü anda yolculuk biter.

 

b) Kişi, varmayı istediği şehir veya ailesi ve aşiretinin bulunduğu bir şehirden yola çıkıp sonra ikamete niyet etmeksizin [transit geçmek amacıyla] buraya geri dönse yolculuk sona ermez. Kişi bu iki yerde ikamete niyet ettiğinde ise yolculuk sona erer.

 

 

B. DÖRT GÜN KALMAYA NİYET ETTİĞİ BİR YERE ULAŞMAK

 

Kişi bir yerde dört gün kalmaya niyet ettiğinde oraya ulaşmasıyla yolculuk biter.

Yolculuğa çıkmış müstakil kişi -savaşa çıkan birisi bile olsa- bir yerde "geceleri ile birlikte" yahut da herhangi bir kayıt koymaksızın "dört gün kalmaya" niyet etse; ikamete niyet ettiği yer ister ikamete elverişli olsun, daha doğru görüşe göre isterse boş alan vb. ikamete elverişli olmayan bir yer olsun oraya ulaştığında yolculuk sona erer. Bu mekan kişinin gitmeyi istediği bir yer olsun yahut yolu üzerinde bulunsun fark etmez. Yani kişi vardığı bir yerde dört gün kalmaya niyet ettiğinde -şayet başkasına tabi olmayan bir kimse [müstakil] iseorada bu sürede kaldığında yolculuğu sona erer.

 

Kişi kalmaya niyet etmeksizin bir yerde dört gün kalsa, dört günün tamamlanmasıyla yolculuk sona erer.

 

[Yukarıdaki hükümlerin gerekçelerini şu şekilde belirtebiliriz]:

 

[*] - Allah [ayette] - namazları kısaltmayı yeryüzünde yolculuk yapma şartına bağlamıştır. Bir yerde ikamet eden kişi veya buna karar vermiş olan kişi "yeryüzünde yolculuk yapan" şahıslardan değildir.

 

[*] - Ayrıca sünnet de dört günden az kalmanın yolculuğu sona erdirmeyeceğini açıklamıştır. Buhari ve Müslim'de yer alan bir hadiste Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: Mekke'den hicret eden kişi, hac ve umre için Mekke'ye geldiğinde ibadetini yaptıktan sonra Mekke'de üçgün kalır (Buhari, Menakibu'l-ensar, 3933; Müslim, Hac, 3285)

 

Muhacirlerin Mekke' de kalmaları ve kafirlerle birlikte oturmaları haram kılınmıştı. Üç gün boyunca kalmaya izin verilmesi, üç gün boyunca yolculuk hükümlerinin devam ettiğini gösterir. Dört gün kalmak ise böyle değildir.

 

[*] - Hz. Ömer (r.a.) zimmılerin Hicaz'da ikamet etmesini yasakladı, sonra onların tacirlerinin üç gün kalmasına izin verdi.

 

Bunu Malik, Muvatta'da sahıh bir senetle rivayet etmiştir.

 

Üç günden çok dört günden az kalmak, hüküm açısından üç gün kalmak gibidir.

Dört gün kalmaya niyet etmek de bizzat dört gün kalmak gibi kabul edilmiştir. Ancak kişi bizatihi yolculuğa devam ederken ikamete niyet etse bunun hükme etkisi olmaz; çünkü namazları kısaltmanın sebebi yolculuktur, yolculuk da gerçek anlamda mevcuttur. Aynı şekilde köle vb. gibi başkalarına tabi olan kimseler de ikamete niyet etseler ve bir yerde kalsalar bile yolcu olmaya devam ederler.

 

Doğru görüşe göre oraya vardığı gün ve oradan ayrıldığı gün hesap edilmez.

 

[Dört gün hesaplanırken kişinin şehre giriş ve orayı terk ediş günü dört güne dahil kabul edilecek midir? Bu konuda mezhep içinde iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: Doğru görüşe göre kişi bir yere gündüz girdiğinde oraya giriş ve oradan ayrılış günü dört gün içinde hesap edilmez. Çünkü ilk gün kişi yüklerini indirecek [ve yerleşecek], son günde ise [eşyalarını toplayıp] yükünü [bineğine] yükleyecektir. Bunlar yolculuğa ait meşguliyetlerdendir. 

 

[İkinci görüş]: Giriş ve çıkış günü de dört günün içinde hesap edilir. Bu: "Mestler üzerine mesh etmede" "abdestin bozulduğu gün" ve "mesh çıkarma günü"nün mesh süresinden hesap edilmesi gibidir. (Kıyas)

 

İlk görüşte olanlara göre iki mesele arasında şu fark vardır: Yolcu, gündüzün bütününde değil bir bölümünde yolculuğa devam etmektedir. Şehre girdiği ve çıktığı günün bir kısmında da yolculuğu devam etmektedir. Mestleri giyme ise [gündüzün bir bölümünü değil] bütününü kaplamaktadır.

 

Giriş ve çıkış gününün hesaplanacağı görüşünü [yani ikinci görüşü] kabul ettiğimizde bu iki gün müstakil iki gün olarak değil birbirine eklenerek toplamı hesap edilir. Örneğin kişi bir şehre Cumartesi günü öğleden sonra girse ve oradan Çarşamba günü öğleden sonra ayrılacak olsa namazlarını tam kılar, şayet öğleden önce ayrılacaksa namazlarını kısaltarak kılar.

 

Kişi şehre geceleyin girecek olsa gecenin geri kalan kısmı süreden hesap edilmez, ertesi gün hesap edilir. Bu durumda iken kişinin ikamet etmesi, gündüz girmiş olsaydı ikamet edeceği süreden daha azdır.

 

Subki', Ahmed b. Hanbel'in şu görüşünü tercih etmiştir: Namazları kısaltma ruhsatı gün sayısına göre değil namaz sayısına göre belirlenir. Kişi yirmi bir farz namaz boyunca bir yerde ikamet edecekse ruhsattan yararlanır. Çünkü Nebi (s.a.v.) Ebtah'ta konakladığında bu şekilde yaptığı kesin olarak bilinmektedir.

 

Sahih olan görüşe göre kişinin yirmi üç farz namazı kısaltarak kılması mümkündür.

 

Not:  Nevevi el-Minhac'da yukarıdaki birinci görüşü "doğru görüş" olarak nitelediği halde Er-Ravda'da "daha doğru olan görüş" diye ifade etmiştir. "Daha doğru görüş" ifadesi, bu meseledeki görüş ayrılığının güçlü olduğunu [yani karşı görüşün delilinin de güçlü olduğunu] gösterir. el-Mecmu'da ise "doğru görüş" diye belirtmiştir. Alimlerin çoğunluğu da bunu tek görüş olarak kabul etmiştir.

 

 

C. HER AN GERİ DÖNME İHTİMALİ BULUNAN BİR KİŞİNİN DURUMU

 

Kişi, işini görünce geri dönmek amacıyla bir beldede ikamet etse;

 

[Birinci görüş]: On sekiz gün boyunca namazlarını kısaltarak kılar.

[İkinci görüş]: [Zayıf] bir görüşe göre dört gün boyunca kısaltarak kılar.

[Üçüncü görüş]: [Zayıf] bir görüşe göre devamlı kısaltarak kılar. [Dördüncü görüş]: [Zayıf] bir görüşe göre bu meselede görüş ayrılığı tacir vb. kişiler hakkında değil savaşta düşman saldırısından korkan kimse hakkındadır.

 

Kişi bir yerde, her an elde etmeyi umduğu bir ihtiyacını görünce geri dönmek amacıyla ikamet etse veya rüzgar onu denizde bir yerde alıkoysa [bu kişi namazlarını kaç gün kısaltarak kılar? Bu konuda mezhep içinde dört görüş vardır]

 

[Birinci görüş]:

 

[Mezhepte esas alınan görüşe göre] giriş ve çıkış günleri hariç on sekiz gün namazlarını kısaltarak kılar.

 

[*] - Bunun delili şu hadistir: Nebi (s.a.v.), Mekke'nin fethedildiği yıl, Hevazin kabilesi ile savaş yapmak için Mekke'de onsekiz gün boyunca ikamet ettiği halde namazlarını kısaltarak kılmıştır. (Ebu Davud, salat, 1231; Tirmizi, Ebvabü's-salat, 548. )

 

Buradaki "on sekiz gün" ifadesi; on beş, on yedi, on dokuz, yirmi şeklinde de rivayet etmiştir. Bunları Ebu Davud ve diğer hadisçiler rivayet etmiştir. (Ebu Davud, salat, 1230)

On dokuz gün ifadesini ise Buhari, İbn Abbas'tan rivayet etmiştir. Beyhaki bunun en sahıh rivayet olduğunu söylemiştir.

 

Cüveyni ve diğer alimler -on beş ve yirmi gün diye belirtilen rivayetler hariç-bu farklı rivayetleri şu şekilde birleştirmişlerdir: "On dokuz gün" diye rivayet eden sahabi, Nebi (s.a.v.)'in Mekke'ye giriş ve çıkış gününü de hesaba dahil etmiştir. "On yedi gün" diye rivayet eden sahabi, giriş ve çıkış günlerini dahil etmemiştir. "On sekiz gün" diye rivayet eden sahabi bu günlerin yalnızca birini hesaba dahil etmiştir.

 

"On beş gün" şeklindeki rivayet ise zayıftır. "Yirmi gün" şeklindeki rivayete gelince; bu sahi'h olmakla birlikte Şeyhülislam İbn Hacer'in dediği gibi şazzdır.

 

Hocamız Zekeriya el-Ensari' şöyle demiştir: Cüveynl'nin yapmış olduğu bu yorum, alimlerimizin "kişi giriş ve çıkış günleri hariç on sekiz gün boyunca namazlarını kısaltarak kılar" görüşleri ile problem teşkil etmektedir.

 

"On beş" ve "On yedi gün" şeklindeki rivayetlerin dışındakiler şöyle birleştirilebilir: "Yirmi gün" diye rivayet eden sahabi giriş ve çıkış günlerini de hesap etmiştir. "On sekiz gün" diye rivayet eden sahabi giriş ve çıkış günlerini hesap etmemiştir. "On dokuz gün" diye rivayet eden sahabi yalnızca birini hesap etmiştir.

 

Bu yorum, problemi gidermektedir.

Bu, güzel bir birleştirmedir.

 

[Soru]: "On dokuz gün" şeklindeki rivayet "on sekiz gün" diyen rivayetten daha sahi'h olduğu halde İmam Şafii' (r.a.) niçin "on sekiz gün" rivayetini tercih etmiştir.

 

[Cevap]: İmran'ın rivayet ettiği haberde bir karmaşıklık yoktur.

İbn Abbas'tan gelen rivayetlerin ise birinde on dokuz, diğerinde on yedi gün denilmektedir.

 

[İkinci görüş]:

 

[Zayıf] bir görüşe göre giriş ve çıkış günleri hariç dört gün boyunca namazlarını kısaltarak kılar.

 

Çünkü "dört gün ikamete niyet etmek" ruhsatı engellediğine göre bizatihi ikamet etmek haydi haydi engeller. Çünkü yapmak, niyet etmenin ötesinde bir durumdur.

 

[Üçüncü görüş]:

 

[Zayıf] bir görüşe göre kişi ihtiyacına göre sürekli namazlarını kısaltabilir.

 

Çünkü öyle anlaşılıyor ki Nebi (s.a.v.)'in ihtiyacı on sekiz günden fazla olsaydı, on sekizi geçen kısımda da namazlarını kısaltarak kılacaktı.

 

[Dördüncü görüş]:

 

[Zayıf] bir görüşe göre yukarıdaki görüş ayrılığı, yani dört günden fazla olan kısmın kısaltılarak mı tam olarak mı kılınacağı, savaşta düşman saldırısından korkan veya bizatihi savaşta olan kimseler hakkında olup, ticaret ve fıkıh [ilim] öğrenen kimseler hakkında değildir. Buna göre ticaret için veya fıkıh öğrenmek için bir yerde bulunan ve her an dönmesi mümkün olan kimselerin namazları dört günden fazla kısaltamayacakları konusunda görüş ayrılığı yoktur.

 

Aradaki fark şudur: Savaşın, namazın şeklini değiştirme konusunda bir etkisi vardır.

Birinci görüş sahipleri bu görüşe şöyle cevap vermişlerdir:

 

Namazın kısaltılarak kılınma ruhsatı savaştan kaynaklanmamaktadır; ruhsatın sebebi yolculuktur. Savaş vb. amaçlarla yolculuk yapanlar "yolculuk yapma" konusunda eşittirler.

 

İlk görüşe göre kişi bulunduğu yeri terk etse sonra rüzgar tekrar onu oraya döndürse, o da orada ikamet etse süre yeniden başlar. Çünkü bu yeni bir ikamettir, öncekine eklenmez, müstakil olarak değerlendirilir. Nevevi bunu el-Mecmu'da belirtmiş ve daha sonra şöyle demiştir:

 

Bir grup yolcu şehirden çıkarak bir mekanda arkadaşlarını beklemek üzere ikamet etseler;

 

[a] - "Arkadaşlarım ız gelirse hep beraber yola devam ederiz, gelmezlerse onların yanına döneriz" diye niyet etseler, yolculuğa kesin karar vermedikleri için namazlarını kısaltamazlar.

 

[b] - "Arkadaşlarımız gelmezse yola devam ederiz" diye niyet etseler namazlarını kısaltarak kılarlar; çünkü yolculuğa kesin karar vermişlerdir.

 

Nevevi'nin tercih ettiği "on sekiz güne kadar kısaltarak kılmak" görüşü; namazları birleştirerek kılmak ve oruç tutmamak gibi diğer ruhsatlar hakkında da geçerlidir. EI-Veciz'deki "ruhsatlardan yararlanır" ifadesi bunu göstermektedir. Zerkeşi şöyle demiştir: "Doğru olan görüş bu kişinin diğer ruhsatlardan yararlanmasının mübah olduğu görüşüdür. Çünkü yolculuk devam etmektedir". Bu ruhsatlardan "nafile namazda kıbleden başka yöne dönme" istisna edilir. Bu ilgili konuda ele alınmıştı.

Bazıları "teyemmüm ile kılınan farz namaz borcunun düşmesi" ruhsatını da istisna etmişlerse de buna gerek yoktur. Çünkü o meselede dikkate alınacak olan şey "kişinin suyun çoğunlukla bulunmadığı bir yerde olması"dır. Çünkü -teyemmüm konusunda geçtiği üzere- kişinin yolcu veya mukım olması arasında fark yoktur.

 

[Bir beldede konaklayan] yolcu, [orada] işinin uzun süreceğini biliyorsa mezhepte esas alınan görüşe göre namazlarını kısaltarak kılamaz.

 

[Bir yerde konaklayan] yolcu [oradaki] ihtiyacının dört gün veya daha fazla devam edeceğini biliyorsa, örneğin işinin ancak beş günde biteceğini biliyorsa [namazlarını kısaltarak kılabilir mi? Bu konuda iki görüş vardır:]

 

[Birinci görüş]: Mezhepte esas alınan görüşe göre namazlarını kısaltarak kılamaz. Çünkü bu durumda o, yolcu görüntüsünden uzak, rahat bir vaziyette ikamet etmektedir. İşinin her an biteceğini ve seyahat edeceğini düşünen kimse ise böyle değildir.

 

[İkinci görüş]: namazlarını kısaltarak kılabilir. Bu görüşün dayanağı "bu kişinin cuma cemaatinin sayısını hesap ederken dikkate alınmamasıdır."

 

Not:  Nevevi'nin ibaresinden "görüş ayrılığının hem savaşçı hem de diğerleri hakkında geçerli olduğu izlenimi doğmaktadır. Oysa savaşçı dışındakilerde bilinen hüküm onların bu durumda kesin olarak namazı kısaltamayacağıdır. Er-Ravda' da dediği gibi bu konuda da görüş ayrılığı bulunduna dair nakiller bir hatadır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

D. YOLCULUKTA NAMAZI KISALTMANIN ŞARTLARI